Contemporary Istanbul Vakfı (CIF), İdil İlkin’in “Cennetsi” başlıklı sergisini 16 Ekim’e kadar Fişekhane, Cocoon sanat alanında sanatseverlerle buluşturuyor.
Ekmel Ertan küratörlüğünde, Haro Cümbüşyan’ın katkılarıyla Ek Biç Ye İç, LG OLED evo ve Difolab iş birliğinde hayat geçirilen sergi, izleyiciyi biyo-ışıma yoluyla, insan ve bitki arasındaki iş birliğini düşünmeye ve bu iş birliğinin sunduğu olanakları keşfetmeye davet ediyor. Biyo-sanat yolu ile alternatif yenilenebilir enerji modellerini ele alan sanatçı, güncel pratiğini bitkiler ve laboratuvar malzemeleri ile sunuyor. Sanatçı bilimsel bir buluştan esinlenerek, ateş böceklerinde bulunan biyo-ışıma enzimi lusiferazı nanoparçacıklar yardımıyla bitki yapraklarına uygulayarak parlak bir ışık yaymalarını sağladı. Genetik müdahaleler yerine bazı moleküller yolluyla ışıma elde edilen proje, etik sorunlardan karbon ayak izine kadar birçok eleştiriyi içinde barındırıyor. Sergi, parıldayan bir bitkinin ortaya çıkardığı görüntülerin ve anlık çağrışımların ötesine geçerek kamusal tartışma ve farkındalığın yolunu açıyor.
Serginin küratörü Ekmel Ertan “Ağaçlar ışık yaymaya başlasaydı sokaklarımız nasıl olurdu? Ya saksı bitkilerimiz ışık saçarsa evlerimiz? Kimyasal enerjiyi bitkiler yardımıyla ışığa dönüştürmek çevre sorunlarının çözümüne katkı sağlar mı? Bu sorular varken canlıların hayatına müdahale etmek ne denli etik? Bitki haklarından bahsedebilir miyiz? Hayvan ve insan hakları varsa, yaşamın temelini oluşturan bitki hakları neden olmasın? Öte yandan, teknoloji ile kendi bedenlerimizi dönüştürebiliyorsak, aynısını neden bitkilere yapmayalım?” sorularını izleyicilere yönlendiriyor.
İdil İlkin sergisi hakkında şunları söylüyor: “Bu konuyu işlerken, özellikle sera etkisine doğrudan neden olan enerji sektörü başta olmak üzere, ilgilenen herkesi biyo-ışımayı alternatif bir geleceğin parçası olarak düşünmeye davet ediyorum. ‘Cennetsi’yle uğraşırken, yaratıcı sürecin en can alıcı noktalardan biri de gözle görülmeyen medyumlarla çalışmaktı. Bütünüyle soyut bir sürecin içine girdim. Kullanmayı bilmediğim kimyasallardan çıkan sonucu beklemek tuhaf bir bekleyişti. Gözle görülmeyen bu moleküller, bilim sınırlarından sanat sınırlarına atladı. Elli mikronluk nanoparçacıklar birer ışıma ajanı hâline geldi. Bu süreçte gözle görebildiğim tek şey sıvı bir karışım oldu. Karışımı bitkilere verince, bitkiler ışıdı, ben de bu tepkimeyi sanatıma taşıdım. Kimyasal ve biyolojik ışıma konusu, bilim insanları tarafından araştırılmakta, ancak araştırmaların yaygınlık kazanmadığı açık. Işık ise çağlardan beri sanatın temel elemanlarından. Yaşam ve ölüm de öyle. Ölüm olurken, bu edimin ötesinde bitkilerde hiçbir şey olup bitmiyor, devingen ve koşullar ne olursa olsun canlı kalan parçalar var. Enerjisini kaybetmiş görünen, az canlı şeylerin canlanabildiği bu boyutta, diri hep diri, ölmekte olansa her an dirilebilir. Kuruyup solmakta ve can vermekte olan yaprakların haftalar geçse de ara vermeden ışımaya devam ettiklerini görmek, hayatın görünenin ötesinde durmadan akmakta olduğunu tekrar gösteriyor.”