12 ARALIK, PERŞEMBE, 2024

"Kendime Sordum": Aykut Ertuğrul

"Kendime Sordum" dizimizde bu kez Aykut Ertuğrul kendisine sorulmasını istediği 3 soruyu Artful Living okurları için hem sordu hem yanıtladı. Ertuğrul'un  "Mümkün Öykülerin En İyisi" kitabından bir öykü de sayfalarımızda...

title_image

1.    Neden her söyleşide bir punduna getirip sözü hayata getiriyorsun? Ya da neden işi kişiselleştirip çoluk çocuğundan bahsediyorsun?

Sanat edebiyat üzerine konuşurken ayaklarımın yerden tehlikeli bir şekilde yükseldiğini hissediyorum. En az iki yüz yıllık alışkanlığımız. Belki daha fazla bilmiyorum. Sanattan konuşurken gündelik hayatımızın dışında bir şeyden konuşuyor gibi oluyoruz. Bir de duygusallaşıyor, ölçüyü kaçırıp olmadık sözler ediyoruz. Benim, “sanat hayattan üstündür” diyen “sanatçı kimliğim” diye söze başlayan, “sanat mı hayat mı” diye kendisini sorgulayan arkadaşlarım var. Canlarım ya. Bunlar ayrı şeyler mi?

Sanatçı kimliği… Kimlik, kimlik değil geçiş kartı adeta… Pamuk pamuk, peltemsi, toz pembe; vapurlardan, denizden, dalgalardan, sevgilinin gamzesinden mülhem yapış yapış bir dünyanın bekçilerine gösterip karşı kıyıya geçilmeye yarayan... Hani elflerin Bilbo Bagins’i de alıp o puslu nehirden kadim elf diyarına doğru süzüldükleri gibi. İşte bir gün kendimi o yapışkan şeyin içinde bulmamak için hayatı hep aklımda tutuyorum. Sabah işe gitmen gerektiği, otobüste dip dibe yolculuk yaptığın, insanların yakın ve uzakta zulümlere maruz kaldığı, simit yediğin, onun susamlarının (bak gidiyorum gene), martıların sakızı ekmek sanıp…  İşte böyle bir dünya var. Sanat da bunun tam ortasında. Dünyanın göbek deliğinde; dışında bir yerde değil. (Ricky Martin’in o unutulmaz performansını da hatırda tutarak) Sorulmasını hasretle beklediğim soruya verdiğim cevaba bakar mısınız?

2.    Yazmazsan ölür müsün?

Pilav yemezseniz ölür müsünüz? Pirinç pilavı ama. Halı saha maçı yapmazsanız ölür müsünüz? Meyve suyu içmezseniz ölür müsünüz? Iphone kullanmazsanız ölür müsünüz? Hiç hayal kurmasanız ölür müsünüz? Nefret etmeseniz ölür müsünüz? Sevmeseniz ölür müsünüz? Misket oynamasanız ölür müsünüz? Eski bayramları özlemeseniz ölür müsünüz? Hiç ekmek yemezseniz ölür müsünüz? Hiç evden çıkmazsanız ölür müsünüz? Hiç işten çıkmazsanız ölür müsünüz? Hiç okumasanız ölür müsünüz? Hiç konuşmasanız ölür müsünüz? Hiç susmasanız ölür müsünüz? Hiç ölmeseniz ölür müsünüz? Hiç durmadan yazsanız ölür müsünüz? Cevap bu soruların cevaplarından bir kısmının içinde saklı.

3.    Sana sorulmasını istediğin bir soru var mı?

Anlaşılan o ki yokmuş. Kendimi, kendi kendisiyle satranç oynayan biri gibi, kendine menşın atan tivıtır fenosu gibi, kendi adına akrostiş şiir yazan bir şair gibi, kendi adına dosya yapan dergi editörü gibi, kendini kucaklayan ergen gibi, uzanıp kendi yanaklarımdan öper gibi hissettim.  Kendi kaleme şöyle esaslı bir gol atabilseydim... Olmadı.

Aslında insanların bana ya da başka birisine bir şey sorduğunu, benim ya da başka birinin hayatı hakkında bir şeyleri merak ettiklerini var saymak bile delice değil mi?

***

Öykü:
Büyük Dünya Atlas’ı


Dünya dönüyordu. Eğilip Atlas’ın kulağına bir şeyler fısıldadım, adam hiç oralı olmadı. Hep o artistik, sonsuz, sinir bozucu pozlar. Öfkeme hâkim olmaya çalıştım. Atlas’ın alnından uzay boşluğuna doğru düşen ter damlasını mendilimle havada yakaladım. Bir kara deliği daha engellemiş olmanın verdiği iç huzurla;

“Batsın bu dünya Atlas, bırak batsın!” diye tekrar ettim.

Onu kızdırmaya çalıştım; “Tek Tanrılı sisteme geçtiler ve bil bakalım o Tanrı kim değil?”

Atlas’ın tek kaşı havaya kalktı.

“Senin emeklerini umursamıyorlar; sana değil, yerçekimi kuvvetine, Newton isimli bir faniye ve daha onlarca bilimsel, sıkıcı şeye inanıyorlar sana değil!”

Atlas’ın eli asırlardır ilk defa gevşemeye başladı. O bön bakışlarına renk geldi. Küre, beline doğru kayarken Atlas’ın bacakları titremeye, omzuna, beline, kalçasına kramplar girmeye başladı. Parmakları karıncalanıyordu, nefes alıp verişi hızlanmaya başladı, dünya düşmek üzereydi.

Tanrı’nın yıkılışını izlerken “Biliyordum” dedim sırıtarak “Bir kere tereddüt edersen bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz.” Cebimden düdüğümü çıkardım, az ötede bizi izleyen pos bıyıklıya göz kırpıp var gücümle üfledim.

Hastabakıcılar odaya doğru koşarken Atlas yere yuvarlandı. Bayıldı sanırım. Küre elleri arasından kayıp düştü. Pos bıyıklı “Tanrı öldü; onu biz öldürdük” diye ikimizi işaret ediyordu çıldırmış gibi. Cam küre paramparça oldu.

Kıyamet koptu, Atlas’ı bir daha hiç göremedim;

Şimdi ikinci düdük bekleniyor.

;
0
8
0
Yazar:
Tag: Aykut Ertuğrul, Kendime Sordum, Öykü,
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage