12 ARALIK, PERŞEMBE, 2024

Kahraman Değil Hikâye Seviyorum

Altı yaşındaki yeğenimin kafasında “amcam yazar” diye bir kavram vardı ve bunu anlamak için sürekli sorular soruyordu. “Kitabın dışını mı sen yazdın amca, içini mi sen yazdın?” şeklinde. Dönüş zamanı gelip de havaalanına gitmek üzere arabada iken ona “Benden istediğin bir şey var mı?” diye sordum. O da “kitap yaz” dedi.

title_image

Söyleşi: Leyla Güçlü

Yağmurlu bir bahar akşamı Uygar Şirin’le buluştuk. Uzun zamandan sonra en çok içimi ısıtan, beni en çok güldüren kitap Karışık Kaset’i konuştuk. Sadece kitabını da değil elbette. Geceyi, gündüzü, mevsimleri, kitaplığını, tarihi hangi yüzünden okuduğunu, mutluluğu, nasıl iyi bir dinleyici ve hikâye koleksiyoncusu olunduğunu da.

Ben yeni bir kitap aldığım zaman ilk sayfasına tarihi ve nereden aldığımı yazdıktan sonra birkaç cümle ile notlar düşerim. O gün kiminle görüştüm, neye sevindim neye üzüldüm diye. En son Refik Halit Karay’ın 2000 Yılın Sevgilisi kitabını okuduktan sonra “Okurken insanı mutlu eden, güzel bir pazar sabahı henüz kimse ölmemiş, kimse gitmemişken yapılan bir kahvaltıda kovboy filmleri izler gibi bir kitap” diye not almışım. Yıllar sonra Karışık Kaset’i okurken de “insanı mutlu eden bir kitap” diye not almak ve sohbet ederken Uygar Şirin’in de Refik Halit Karay ile ilgili aynı şeyleri düşündüğünü öğrenmek de güzel bir sürpriz oldu.

Kitabı okurken mutlu ve barışık bir adam olmalı diye düşünmüştüm, gerçekten de karşımda çok hoş sohbet, kitabı gibi sizi sürekli başka dünyalara götüren, tatlı tatlı alttan alta öğreten, bir yandan sizin hikâyenizle de ilgilendiğini gösteren bir adam, Yengeç burcu.

L. G. İnsanın kendi yazdığı bir kitaba dışarıdan bakması mutlaka zordur ama yine de sormak istiyorum. Karışık Kaset’e bir okuyucu gözüyle baksanız hangi bölümün altını çizerdiniz mesela?

U. Ş.  “Uzaktan arsaya doğru gelen iki kız gördüm. Birini tanıyordum, Elif. Diğerini tanımıyordum ama sanki tanıyor gibiydim. Yoksa niye hiç tanımadığım bir insan için kalbim böyle çarpsın? Evet, ben bir şıpsevdiyim, bir ayran gönüllüyüm, maymun iştahlıyım, hatta bir maymunum ve aslına bakarsanız her kadında bir anne arayan bir erkek çocuğu ve her kadında bir kız çocuğu arayan bir babayım, ama daha yüzünü bile tam olarak seçemediğim birine âşık olduğum da pek görülmemiştir. Hiç olmazsa kızın karşıma oturup bana şöyle üç saniye boyunca bakması veya güzel bir sesle birkaç cümle etmesi gerekir.”

Severek yazdığım bir bölüm bir de son bölümlerde baba ile olan bir konuşma var, orayı da seviyorum.


L. G. Günün en çok hangi diliminde yazmayı tercih ediyorsunuz ya da kendinizi özellikle verimli hissettiğiniz bir zaman aralığı var mı?

U. Ş. Ben gündüz insanıyım. İnsanların tavuklar ve baykuşlar olarak ayrıldığını söylerler, ben tam bir tavuğum diyebilirim. Genelde sabahları altı ile dokuz arası yazıyorum. Bütün gün yazdığımın yüzde doksanını o sıralar yazıyorum.

L. G. Perileriniz o saatte geliyor yani?

U. Ş.   Ben yazmanın ilhamla, perilerle çok ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Bunu böyle aksettirmek yazar olmak isteyenlere de kötülük olur. Yazı hele de roman inanılmaz disiplin isteyen bir uğraş. Düzenli yazmaya çalışıyorum ama illa şu kadar yazacağım diye şartlandırmıyorum kendimi. Eskiden dert ederdim ama artık etmiyorum. Bazen daha az bazen daha çok yazıyorum. Orta vadede o kendini dengeliyor.

L. G. Kitaplığınız ağırlıklı olarak hangi kitaplardan oluşuyor?

U. Ş.  Kitaplığım karışık, edebiyat dışı kitaplar da en az edebiyat kadar yer kaplıyor. Psikoloji çok okuyorum. O sırada neye taktıysam bir süre o konuyla ilgili okuyorum. Freud, Fromm ve Reich’i okudum, Jung’da takıldım kaldım. Rollo May de psikolojide sevdiğim yazarlardandır.

Tarihe meraklıyım özellikle 20. yüzyılın ilk yarısının Türkiye tarihini çok önemsiyorum.

L. G. Peki bir kahramanınız var mı tarihten?

U. Ş.  Ben figür değil hikâye seviyorum. Kahramansızlaştırmak hikâyesiz bir şey. Hikâyede zaaflar boşluklar var. O boşlukları seviyorum ben. Mesela bir dönemi Rauf Orbay’dan okumayı seviyorum, herkesin anısında kendisi kahramandır ama o “Ben böyle düşünüyorum ama şurasını tam bilmiyorum” diyebiliyor. Anıları çok ilginç. Kurtuluş tarihini mutlaka okumak gerekiyor. İlk Meclis de çok ilgimi çeken konulardan. Bu konuyla ilgili de çok okudum. Tarihi insan hikâyelerinden okumayı seviyorum.  Bir konuda bir fikrim olsa bile cephane toplamak için okuyorum.


L. G. Edebiyattan kimleri okumayı seviyorsunuz?

U. Ş.   Kazancakis, Hermann Hesse ve Attila İlhan’ın romanlarını beni çok etkiliyor. Sait Faik’in düz yazılarını çok seviyorum. “Hikâyecinin Kaderi” en sevdiğim kitaplardan biri. Bazı insanların eserlerin niteliğinden çok yazarın, yazıya dair tutkusunu görmeyi seviyorum. Yazılanı beğenmediğim anlarda bile o tutkuyu, o ancak yazıyla var olma halini, yazı olmasa bu insan olmazdı diyecek hali seviyorum.

L. G.   “Yazı olmasa bu insan olmazdı” cümlesini sizin için de kurabilir miyiz?

U. Ş.   Yazdığım için mutlu bir insanım. İşletme mezunuyum. İşletme okursam başka şeyler de yapabilirim mantığı ile İşletme okudum. Bankacılık yaptım ve bir yılın sonunda kaçarak istifa ettim. Bütün ruhumla ittiğim bir işti. İstifa ederken “Adliye kapısında arz-ı hal bile yazacak olsam hayatımı yazarak kazanacağım” dedim.

L. G.  Karışık Kaset’in de mutlu ve barışık bir dönemde yazıldığını düşünüyorum ben, doğru mu?

U. Ş.   Mutlu ve barışık insan olma mücadelesi bitmiyor ama doğru öyle bir dönemde yazıldı. Karışık Kaset 2009’dan beri devam eden bir hikâye. Birkaç kere kenara attım. Sonra zor bir dönemin bittiği noktada yazdım. Eski defterleri açtığım bir gün karşıma çıkmıştı zaten. O günlerde Amerika’ya gitmiştim, altı yaşındaki yeğenimin kafasında “amcam yazar” diye bir kavram vardı ve bunu anlamak için sürekli sorular soruyordu. “Kitabın dışını mı sen yazdın amca, içini mi sen yazdın?” şeklinde. Dönüş zamanı gelip de havaalanına gitmek üzere arabada iken ona “Benden istediğin bir şey var mı?” diye sordum. O da “kitap yaz” dedi. Zaten artık zamanı geldi dediğim bir süreci başlatan bir cümle oldu bu. Kitabı yazmayı birkaç şekilde düşündüm. İstediğim şey Ulaş’ı elinde rakı, karşısında bir dostu varken hikâyesini anlatıyormuş gibi yazmak istedim.


L. G.  Hikâye biriktirmeyi seviyorsunuz, demek ki iyi bir dinleyicisiniz? Çok anlatırlar mı size?

U. Ş.   Çok anlatırlar. Bunun yazarlıkla ilgisi var mı bilmiyorum ama dinlemek üzerine kafa yorduğum bir eylem. Dinlemenin pasif değil aktif bir eylem olduğunu düşünüyorum.

L. G.  Nasıl iyi bir dinleyici olunur peki?

U. Ş.   İyi dinleyici “aslında” neyin anlattığını fark eden, karşındaki kişinin aslında başka nelerden bahsettiğini anlayan. Anlatan kişinin “Ben şimdi sana ipuçlarını veriyorum ama bununla ilgilenirsen sana daha fazlasını anlatacağım” dediğini fark edendir.
Konuşmakta kaçış vardır. Kendini teselli ve teskin etmek vardır. Karşıda bir görünüş oluşturma çabasıdır.
İyi dinleyici aynı zamanda üstüne gitmeyendir. İnsanın henüz keşfetmeye henüz hazır olmadığı yanlarına dair zorlamaz. Baktın o insan o kapıdan girmeye hazır değil, zorlamazsın. Dikkat kadar saygılı olmak da önemlidir.

L. G.  Karışık Kaset’te müzik tarihinde de kısa bir yolculuğa çıkıyoruz ve unuttuğumuz bilgilerle karşılaşmak bir güven de veriyor insana. Bunun için özel bir çabanız oldu mu?

U. Ş.   Ben mesela tamamen başka konuda bir kitap okurken çiçeklerle ilgili akla hayale gelmeyen şeyler öğrenmeyi seviyorum. Kitabın bağlamından çıkmadan bunu yapabilen bir yazarı okumak hoşuma gidiyor. Ben de yapabildiysem ne mutlu.



;
0
7
0
Yazar:
Tag: Uygar Şirin, Karışık Kaset, Leyla Güçlü,
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage