Önce Okurluk Donanımı
Yazmak bir yetenek işidir; ancak yazıya kimyasını kazandıran donanımdır. Donanım da ancak yetkin bir okur olmakla elde edilir. Kurslara, atölyelere inanan inanmayan, ders alan, ders veren, yazan yazmayan herkesin ısrarla üzerinde durduğu tek bir nokta vardır: Okuyun! Stephen King, "Eğer okumak için zaman bulamıyorsanız yazmak için de zamanınız yoktur. Bu kadar basit!" der.
Umberto Eco sıkça karşılaştığı, "Nasıl yazıyorsunuz?" sorusuna karşılık espirili bir savunma geliştirir: "Soldan sağa." der ve kendisi bir soru yöneltir: "Bana, neden 'Nasıl okuyorsunuz?' diye bir soru yöneltmiyorsunuz.
Yazma bir yetenek işidir; ancak yazıya kimyasını kazandıran donanımdır. Yazma uğraşıyla okuma uğraşı iç içedir. Çünkü, yazarın başlattığı yaratma süreci okurun belleğinde, düşlerinde tamamlanır. Başka deyişle okur da uzantılı bir yazardır. Her kitap, okuru için anladığı kadar olsa da... Bazı okurlar, kimi zaman, kitaplarda kitapların söylediklerinden daha fazlasını anlarlar. "Çünkü, arkalarında önceki kitapların ışığı, gücü, yaşadıklarından öğrendiklerinin zenginliği vardır." [1] Aslında, okurluk donanımından anlaşılması gereken de budur.
Yazma, kişinin kendini, kendine kanıtlama çabası, bir bakıma zekânın görücüye çıkmasıdır. Yazma uğraşının başında olan kişileri zorlayan nedenlerden biri de budur. İnsanlık yaşamında, yazının ilk kullanılmasından bugüne kadarki aşamalar dikkate alındığında, bu zekâ harikası becerinin ne denli büyük bir gayret ve çalışmayı zorunlu kıldığını anlamak zor değildir. İnsan doğası gereği, kendisi dışındaki herkese ve her şeye hükmetme gücünü rahatlıkla kullanabilir, ancak aynı gücü kendisine yönlendirdiğinde içinden kolayca sıyrılamayacağı bir çatışmanın ortasında kalır. Bir yandan yazma uğraşında kendisiyle çatışırken diğer yanda, yazdıklarının hemen değer görmesini ister. Yazma'nın bir sabır sanatı olduğunu unutur. Sabrın ödüllerinin hep geç geldiğini de...
Okuduklarımız, genelde okumanız gerekenlerin çok azıdır. Okunmazsa olmaz sayılabilecek pek çok yazarı daha okumadığınız da bir gerçektir. Bütün yaratıcı yazarlık çalışmalarında kendini hemen gösteren en önemli eksiklerden biridir bu. Zamanın sınavından ve toplumun beğenisinden başarıyla geçmiş usta yazarlar bir yana, günümüzün vazgeçilmez pek çok yazarının okunmadan yazılmaya başlandığı da -bu satırlarının yazarın çok kez tanık olduğu- bir gerçektir.
Kitaplar, yaratıcı yazarlık çalışmalarında öğrenileceklerle karşılaştırılmayacak kadar zengin bilgi depolarıdır. Yazılanların bir bölümü gerçek hayattan alınıyorsa, öbür bölümü de, yine başkalarınca gerçek hayatlardan süzülmüş kitaplardan çıkar. Kitaplardan yararlanabilmek için onları doğru okumak gerekir. Doğru bir okuma biçimi edinmekse, yaratıcı yazarlık çalışmalarının başlıca ilkesidir.
Doğru bir okuma biçimi edinmiş, dolayısıyla okuduklarını olduğu gibi, kendi yazdıklarını da bütün yazınsal öğeleri soyutlayarak çözümleyebilen, eleştirebilen yazar adayı, aynı zamanda okumayla yoğun ve sürekli bir ilişki içinde yaşamayı başarabilirse, nitelikli yazmayı da er geç başarır.
Bilinmesi gereken iki şey vardır: Biri okumak, çok okumak daha çok okumanın gerekliliği! İkincisiyse kurslarda, atölyelerde öğrenilecek şeylerin, yöntemler ve disiplinlerden oluştuğu. [2]
Temkinli Bir Uzak Duruş
Yaratıcı Yazarlık konusunda, bazı çevrelerin temkinli bir uzak duruşu söz konusudur. Kurslara, atölyelere, derslere, kitaplara yönelik temel eleştiriler şöyle sıralanabilir:
- Yaratıcı Yazarlık 'ın ülke çapında bir öğretici listesi yapılsa, öğreticilerden birçoğunun yazar bile olmadığı görülecektir. Bu noktadan sonra, yayınevlerinin basmadığı sığ kitapları yine ücreti karşılığında basarken editörlük, dağıtım gibi hizmetler sunmayan aracı şirketlerin türemesi kaçınılmazdır. Süreç, "taşralı genç kızların yıldız olmak vaadiyle kandırılıp kötü yola düşmesini andırır. Yolun adı 'sığlık'tır." [3]
- Yaratıcı Yazarlık sürecinde, kişilerle kurulan ilişkilerin bazı sa
kıncaları vardır. Sözgelimi, düşüncelerine başvurulan bir kişi olduğuna göre, bütün bütüne onun öznel yorumları ve yargılarıyla belirlenmiş bir yola girmeye başlanılmış demektir.[4] "Yazar adayının bir değil, birçok kişinin düşünceleri içinden geçerek bir yol bulması, hiç kuşku yok ki daha nesnel seçimler yapmasını sağlar. Kolektif çalışma olanağı, birebir ilişkilerden daha geniş, daha esnek, dolayısıyla daha olması gerektiği gibi çalışma fırsatları sunar."[5]
- Yaratıcı Yazarlık sürecinde, sanıldığının aksine nesnel ölçülerle hareket eden bir gruptan çok, öznel görüşleriyle bu gruba yön veren bir 'eğiticinin' yönetimindeki gruptan söz edilebilir. Bu da bir tür usta-çırak ilişkisinden farklı bir şey değildir.
- Kendisi de bir yaratıcı yazarlık atölyesinin sürdürücü olan Semih Gümüş, hemen hemen tüm yaratıcı yazarlık atölyelerinin girişinde yazılı olan aynı uyarıyı paylaşır okurlarıyla: "Hiç kuşku yok ki, yaratıcı yazarlık bir ustadan öğrenilemeyeceği gibi, yaratıcı yazarlık bölümlerinde ya da atölyelerinde de öğrenilmez. Yazarlık, bütün bütüne bireysel bir uğraş. Sonunda her soruna çözüm arayan yazar adayı, bu beklentisinin tam karşılığını hiçbir yerde bulamayacak tır." [6] Öyleyse, beklentisine bir karşılık bulamayacağını bile bile neden bu türden kurslara veya kitaplara ilgi gösterir pek çok yazar adayı? Sözü edilen kurum ve kitaplar genç yazar adayına ne vaat eder? Onca uğraştan sonra ne verir onlara?
- Türkiye'deki yaratıcı yazarlık kurs ve atölyelerinin programlarına ve pek çoğu bu atölyelerdeki derslerin ürünü olan kitaplara bakıldığında, yaratıcı yazarlık atölyelerinin bir yazar adayına verebilecekleri de görülmüş olur. Sözü edilen bu kurs ve kitapların en temel özelliğinin, yazınsal bir metnin nasıl yazılacağına ilişkin yol yordam göstermesi, çeşitli tekniklerin kullanılması konusunda yazar adayında farkındalık yaratmaya niyetlenmesi olduğu rahatlıkla söylenebilir.
- Yaratıcı yazarlık kurs ve atölyelerinde, içerikten çok biçime odaklanılır, dil ve kurgu öne çıkarılır, yapı önem kazanır. Çoğunlukla kimi önemli yazarların kimi tekniklerine odaklanıldığı bir bağlamla karşı karşıya kalınır. Yaratıcı yazarlık çalışmaları konusunda Türkiye'deki önemli isimlerden biri olan yazar Murat Gülsoy'un düzenlediği kurs ve atölyelere bakıldığında bu gerçek kendisini en net biçimde gösterir. Yaratıcı yazarlık kursunda bir tür seminerler bü tününe yer veren Gülsoy, bu kursta kendi yazarlık deneyimi kadar başka yazarların metinlerinin çözümlemelerine de yer verir. Dahası, kursiyerlerin yaratıcı metinler üretmelerini tetikleyecek birtakım ödev ve tekniklere de yer veren Gülsoy'un, diğer yazarlardan farklı olarak bu seminerler bütününü aynı zamanda kendi yazarlık uğraşı için bir tür avantaja çevirir. Bu kurs ve atölyelerde verdiği dersleri Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık [7] ve 602. Gece [8]adlı kitaplarına taşıyan Gülsoy'un yakın zamanda yayımlanan Tanrı Beni Görüyor mu?[9] adlı kitabında yine bu atölyelerde ele aldığı kimi teknikler yardımıyla ortaya çıkardığı metinlere yer verir.
- Bir resimden, fotoğraftan yola çıkarak metin oluşturma, diyalog yazımı, başka bir yazarın metnini geliştirme, kimi anahtar sözcükler yardımıyla bir metin yazma, karakter oluşturma, atmosfer yaratma gibi kurmacanın öğelerini öne çıkaran bu tekniklerin kullanıldığı kurs ve atölyeler, kendi benzerlerini çoğaltma tehlikesine de kapı aralar. Bu kurs ve atölyeler, her yaratıcı yazar adayına belki de o zamana kadar farkında olmadığı birtakım teknikler bahşederken, aynı zamanda birbirine çok yakın metinler üreten, eğitici yazarın türevi denebilecek, dahası sadece biçime odaklanmış bir yazarlar topluluğunun oluşmasına da yol açar.
- Yazma ediniminin teknik yönleriyle ilgili bazı yetiler kazandır
mayı amaçladığı varsayılabilecek yazı atölyelerinde bile, kişinin en iyi bildiği şeyi yazarak başlaması istenir; çünkü böylece tekniğe odaklanması kolaylaşır. Doksan kuşağı dünya yazarları arasında 'ben edebiyatı' yapanların bu kadar çok olması, tesadüf değildir. Karşısındakine ulaşmayı temel alan bir etkinliğin bu denli kendine dönük bir hâle gelmesinde ironik bir yan vardır. 1990'lı ve 2000'li yıllarda yazmaya başlamış yazarların önemli bir kısmında yaratıcıyazarlık derslerinin izleri görülür. Bu yazarların cümlelerindeki sıfat ve zarfların kırılma biçimleri bile birbirini hatırlatır; yaratıcı yazar olma iddiasıyla yola çıkan yazarların tam da bu noktada ironik bir biçimde yaratıcılıktan vazgeçtikleri görülür.
[1] Mungan, Murathan; 227 Sayfa, Metis Yayınları, İstanbul 2009.
[2] Arman, Burcu; a.g.y.
[3] Altun, Selçuk; Kitap İçin 3, Sel Yayıncılık, İstanbul 2013.
[4] Gümüş, Semih; a.g.y.
[5] Gümüş, Semih; a.g.y.
[6] Gümüş, Semih; a.g.y.
[7] Gülsoy, Murat; Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık, Kurmacanın Bilenen Sırları ve İhlal Edilebilir Kuralları, Can Yayınları, İstanbul 2004.
[8] Gülsoy, Murat; 602. Gece, Kendini Fark Eden Hikâye, Can Yayınları, İstanbul 2009.
[9] Gülsoy, Murat; Tanrı Beni Görüyor mu?, Can Yayınları, İstanbul 2010.