12 ARALIK, PERŞEMBE, 2024

“İçimde Çok Farklı Hayatlar Yaşayabiliyorum”

Zinnie Harris’in Edinburg Tiyatro Festivali’nde seyirciyle buluşan Şafakta Buluş Benimle oyunu, bu sezon İstanbul’da Dot tarafından sahneye konuldu. Oyunda Robyn karakteri olarak karşımıza çıkan Esra Ruşan ile oyunun yaratım süreci, karakteri, diğer çalışmaları ve özel hobileri hakkında sohbet ettik. 

title_image

Esra Ruşan ilk olarak İstanbul Üniversitesi’nde sınıf öğretmenliği bölümünde okudu ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde eğitim gördü. Birçok tiyatro oyununda performans sergileyen oyuncu, geçtiğimiz sezon Dot’un Limon Limon Limon Limon Limon adlı oyununda sahne aldıktan sonra bu sezon Şafakta Buluş Benimle’de Robyn karakteriyle karşımızda.

Şafakta Buluş Benimle’yi sahneye koyma süreciniz nasıl gelişti? Bildiğim kadarıyla oyunun metni Edinburg’da olduğunuz dönemde ortaya çıktı. Oyundan ve Robyn karakterinden biraz söz eder misiniz?

Biz Edinburg Tiyatro Festivali’nden bir davet aldık ve yaklaşık iki-iki buçuk ay orada yaşadık. Murat Daltaban, İskoç ve Türk oyuncularla birlikte orada bir ekip kurdu ve Zinnie Harris’in Gergedanlar oyununu tekrar bir uyarlamayla sahneye koydu. Festivalde inanılmaz bir tepki aldı ve oldukça beğenildi. O sırada festival kapsamında Zinnie’nin diğer bir oyunu olan Şafakta Buluş Benimle de sahneye konuldu ve biz de seyirci olarak izlemeye gittik. Oyunu izlerken iki kadınının sahnedeki performansını görünce gözlerime inanamadım çünkü duygusu o kadar net geçiyordu ki etkilenmemek mümkün değildi. Sonra ben oyunun kitabını aldım, Zinnie Harris de aynı gün oyunu izliyordu ve kitabı imzalattım. İçimden bu karakterlerden birini keşke oynasam diye geçirirken baktım ki Murat Daltaban da “biz bu oyunu yapsak mı Dot’ta” diye aynı şeyi düşünüyor. Derken sezon başında audition’lar yapılmaya, oyuncular teker teker karakterleri okumaya başladı ve bana da okuttular. Ardından rolü bana teklif ettiler, ben de bayıla bayıla oynarım dedim tabii. Rejisörlüğünü Murat Daltaban, dramaturjisini ise Ebru Nihan Celkan’ın üstlenmesiyle yaklaşık beş, altı hafta süren bir prova sürecinin ardından oyunu çıkardık. Bu oyunun bir diğer özelliği ekipteki neredeyse çoğu kişinin kadınlardan oluşmasıydı. Oyunun en güzel tarafı tüm o masa başı sürecinde inanılmaz şeyler öğrenmiş olmam. Zinnie zaten yazar olarak inanılmaz bir insan.

Zinnie Harris oyunu izlemeye geldi mi?

Geldi hatta oyundan sonra gelip bana sarıldı ve çok etkilendi. Düşünsene yazar kendi oyununu biliyor tabii ki ama başka bir dilde kendi oyununu izliyor. Onun için de çok ilginç bir deneyim bu. Bir de Zinnie, Birleşik Krallık’ta yaşayan önemli bir kadın yazar. Aynı zamanda üniversitede yazarlık profesörü ve bu açıdan da bakınca onun da çok etkilenip bu kadar beğenmesi çok güzel bir şey. Biz de bütün o masa başı sürecinde deliler gibi çalıştık. Freud’dan, feminizmden çok yaralandık çünkü toplumsal cinsiyet konusu hedef aldığımız bir noktaydı ve bunun üzerine odaklandık hep. Özellikle hitap şeklinden edilen küfürlere kadar her şeye çok dikkat etmeye çalıştık. Ve tüm o süreç bizi inanılmaz etkisi altına aldı. Çünkü yas çok zor ve dünyadaki herkesin yaşadığı çok ortak bir duygu. Yas çok evrensel ve herkes tarafından da iyi bilinen bir duygu olduğu için oyun ne kadar şiirsel ve zor olsa da seyirciyi bir şekilde içine alabiliyor.

©Nazlı Erdemirel

Oyun kesinlikle seyirciyi içine alıyor. Öte yandan oyundaki ilişki düzlemine de baktığımızda yasın yanı sıra ilişki süresince Helen Robyn’i veya Robyn de Helen’i pek anlamamış gibi görünüyor. Bu aslında daha çok ilişki dengelerinin nasıl değişebildiğini, bazen bir tarafın daha baskınken bu konumların yer değişebileceğini de ifade ediyor. 

Çok doğru değil mi? İlişkilerde bu zaten hep böyledir. Helen ve Robyn’i ele alalım; bir daha karşılaşma fırsatları olsa bunları konuşurlar mıydı? Sen zaten şöyleydin böyleydin derler miydi ya da? Bilmiyorum belki bir gün bir kavgada söylerlerdi ama onlara böyle bir şans tanınınca bir noktada içlerinde kalan şeyleri söylemeden edemiyorlar. Bunu da ne maksatla söylüyorlar bilmiyoruz. Aslında o kadar çok seviyorlar ve kıymet veriyorlar ki birbirlerine bu gibi iniş çıkışlar çok yerinde bir tespit oluşturuyor ilişkilerine dair. Çünkü bu hep olacak. Hep bir gün ilişkinin bir yerinde birbirimizi anlamadığımız görülecek. İlişkilere dair düşünürsek; kadın-erkek, kadın-kadın veya erkek-erkek ilişki olsun hiç fark etmez herkes herkesi gayet iyi anlıyor aslında yalnızca bazen işimize gelmiyor sanıyorum. Aslında insan ilişkilerinin temelinde bu anlaşılma durumu temel bir çatı oluşturuyor. Biraz da merak ediyorum acaba bu yeni bir şey mi yoksa eskiden beri var mıydı?

Ben de bu günlerde bunu düşünüyorum. İnsanlar birbirini aslında çok net anlıyor ama anlamamayı tercih ediyor. Özellikle tüketim çağı ve onun getirisiyle birlikte şehirdeki insanlar her bilgiye hızlıca erişip, her şeyin farkında olup buna ters orantılı bir biçimde daha da vahşileşiyor. Oldukça anlaşılır, görülebilir ve elde edilebilir bir dönemde yaşayıp fırsatçı bir bakışla görmezden gelmek daha tehlikeli görünüyor. Her ne olursa olsun Helen ve Robyn birbirlerini çok severek veya nefret ederek de birbirlerini sevebilirler ancak oyunun odağındaki “yas” duygusundan da bahsetmek gerekli diye düşünüyorum.

Kesinlikle katılıyorum bu arada bunlara. İlişkilerinin dengesinin, nefretlerinin ve sevgilerinin dışında atlatılması gereken bir “yas” süreci var karşımızda. Yani yası nasıl atlatıyoruz daha doğrusu nasıl atlatmayı tercih ediyoruz. Yas nedir? İçimizde nasıl yaslar barındırıyoruz? Bununla ilgili oyunda o kadar güzel bir laf var ki: “İnsanlar durumun farkına varmamışlar da atlatamamışım gibi. Eğer insanların istediği gibi atlatamasaymışım ve bütün hayatım paramparça olsaymış ve parçalarımı toplayamasaymışım o zaman elimde bir uyku tulumuyla dolaşıyor olmalıymışım”. Yani insanları kalıba koyan bir dünya düzeni olduğundan bahsediyor. Hâlbuki benim yasım o değil ve ben başka türlü yaşamak istiyorum. Ne zaman ki kabul ederim, ikna olurum o zaman bu süreci bitirir ve bundan çıkarım. Öyle de oluyor zaten. Bu doğrultuda çok sade, derinliği olan bir yazar ve bu metni oldukça sade, duygusal, boşlukta sahneye koymak isteyen bir yönetmen ve ellerinde hiçbir aksesuar olmayan, yalnızca birbirlerine bağlı olan iki oyuncu… Bu üç şey çok doğalında gelişen ve inanılmaz bir biçimde birbirine bağlı sacayakları gibi oyunda. Başka açıdan 2018 yılında bir oyun yapıyorsun, insanlar salona giriyor ve sana bakıyor. Bu durumun ne olduğunu sen de oyuncu olarak anlarsın yani bir oyuncu olarak insanlar senin yaşadığın şeye bakıyorlar. Beğenirler veya beğenmezler ama etkilenen seyirci ile şöyle bir şey yaşıyorsun; birlikte bir yas tutuyorsun ortada bir cenaze var ve birlikte bir cenaze kaldırıyorsun. O kadar tuhaf oluyor ki oyun çıkışında sana sarılmak isteyen, seninle ağlamak isteyen seyirciler oluyor. Hâlbuki oyun senin için artık her gün oynamaktan teknik bir hâl alıyor. İşte burada tiyatronun o etki gücü devreye giriyor. Çok canlı bir şey yani, o anda insanlarla birlikte o deneyimi yaşıyorsun, ağlıyorsun, geri sarıp izleyemeyeceği bir şey söylüyorsun, gülüyorsun yani her hâli yaşıyorsun. 

©Nazlı Erdemirel

Oyunda bir de belli belirsiz üçüncü bir kadın karakter daha var biraz da ondan bahsetmek istiyorum.

O kadın birçok şeyi de ifade edebilir hiçbir şeyi de. Bununla birlikte fark ettiysen oyunda bir de erkek karakter var o da psikolog. Robyn’in hayatında bu haberi aldığından beri bir psikolog var. Ancak Robyn yardımı bir erkekten almayı tercih etmiyor. Çünkü adam da onu sen hayal görmüşsündür, şudur budur diye yargılıyor. Tüm bu mucizeyi, kabullenmeyi, iyileşme fırsatını veya başka şeyleri sağlayan ise herhangi bir kadın. Ancak birçok anlam yüklenebilecek bir kadın. Bu kadın var ya da yok fark etmez. Robyn tüm bu değişimi bir ayna önünde geçirip kabullenme sürecine de gidebilir yahut oyunu fantastik bir düzleme çekip bu kadını lambadan çıkan bir cin olarak da görebiliriz. Bunların hepsinin ucu çok açık. Burada bakılması gereken yardımın bir kadından geliyor oluşu. Bizim de odaklandığımız nokta o kısımla ilgili. Çünkü oyunun alt metinlerinde oldukça feminist taraflar olduğu görülebiliyor. Ebru’da (Nihan Celkan) bu anlamda çok iyi bir dramaturg ve ne vermek istediğini çok iyi bilen biri.

Peki bir kadına ancak bir kadın yardım edebilir, erkek onu duygusal veya mental olarak anlamaz gibi bir genellemeye götürüyor mu bu bizi yoksa oyun feminist bir bakış açısında, o kadar da yanlı olsun diye mi düşünüldü?

Elbette toplumsal cinsiyet eşitliğine inanıyoruz. Erkek de kadın da eşittir ve eşit haklara sahiptir diyoruz ama feminizm çok güçlü bir kadın hareketi. Yıllarca biz ötekileştirildiğimiz için kaba bir erk ötekileştirilmesinden ziyade, kadın kadının merhemi oluyor ya da ona yardım elini uzatıyor diyebilirim. 

Çok yeni bir haberimiz daha var. Dot’un Edinburg çalışmalarından da bahsetmek istiyorum. Bu projeler nasıl ilerleyecek?

Evet Dot artık Edinburg’ta ve bu fazlasıyla gurur verici. Önümüzdeki sene artık Edinburg’ta da işler yapmaya başlayacaklar. Aslında yalnızca Edinburg demek doğru olmaz Birleşik Krallık da yani İngiltere ve İskoçya’da da dahil olarak işler üretebilecekler. Türkiye ile eş zamanlı yürüyecek çalışmalar. Şimdi ekip zaten Edinburg’ta, Gergendanlar oyununu iki hafta üst üste festivalde oynayacaklar. Ben şahane haberler alıyorum oradan ve güzel şeyler yapmaya devam ediyorlar. Dot’ta çalıştığım için söylemiyorum ama Türk tiyatrosu adına gerçekten çok göz dolduran bir haber olduğunu düşünüyorum. 

Edinburg zaten tiyatro için dünyada çok önemli bir yer. Festivalleri de oldukça prestijli.

Kesinlikle! Bu yüzden orada olmaları ve oranın çok kıymetli insanlarıyla aynı masalarda proje düşünüp, üretiyor olmaları muazzam bir şey. 

Hazır konu açılmışken çok uzun zamandır tiyatro yapıyorsun, birçok projede bulundun. Alternatif/bağımsız tiyatroların konumu, dinamiği ve geleceğini ne durumda görüyorsun? Kendi yaptığın işi nasıl bir sınıfta değerlendirirsin?

Ben 2007’den beri bilfiil tiyatro yapıyorum. Kurumsal tiyatroda da, senelerce Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda da çalıştım. Çok eskiden özel tiyatro diyebileceğim Tiyatro Z diye bir tiyatro var ama ilk olarak üç yıl önce girdiğim özel tiyatroyu Dot sayabiliriz. Genel olarak Türkiye’de özel tiyatroların hızla yayıldığı ve nitelik olarak her birinin çıtasını bir üste taşımaya gayret ettiği görülüyor. Yeni ve dinamik şeyler deniyorlar ve neredeyse hepsi bulunduğu mekânı akıllıca kullanmaya gayret ediyor. Belirlenen mekân da artık o o oyunun veya tiyatronun bir parçası oluyor ve bununla beraber oldukça farklı, çağdaş yazarlar ve de fikirler oluşmaya başlıyor. Biraz destek olunabilse, örneğin Kültür Bakanlığı’ndan yeterli destek görülebilse daha da iyi şeylerin çıkacağını düşünüyorum. Çünkü bu ülkenin seyircisi de fazlaca ısrarcı, bu yüzden farklı renklerden ve yelpazeden oyunlar görebilmeli diye düşünüyorum.

Televizyon dizilerinin de olduğunu biliyorum. Şu an Vatanım Sensin dizisinde oyuncu olarak görev alıyorsun bununla birlikte çizimlerini de oldukça merak ediyorum. Ne tarz şeyler çiziyorsun ve bunu fark etmen nasıl gelişti? Çizimlerini belirli bir temaya göre mi yoksa o an aklına geleni mi çiziyorsun?

Aslında hiçbir zaman bir tarzım olduğunu düşünmedim. Zaten kendime hiçbir zaman ressam da demedim. Yalnızca bundan ruhani bir keyif alıyorum ve iyi hissediyorum. Ressam arkadaşlarım var, arada onların atölyelerini ziyaret ediyorum ve hatta başlarının etlerini yiyorum. Sevdiğim ressamlar var ve aslında resimle ilişkim hep belirli bir seviyedeydi. Sonra devam ettim çizmeye. Belki ilerde sevdiğim ressamların çalışmalarından oluşan bir sergi açmak isteyebilirim. Açıkçası çizmek bir sağaltım olanağı sağlıyor. Oyuncusun ve işini yaparken birçok disiplinden insanla kolektif bir çalışma yürütüyorsun. Ama çizmek çok kendi başına yaptığın bir şey. Sana ait bir şey. Göstermezsen hiç göstermezsin, çekmecende öylece de kalabilir. Çektiğin bir şeyi kurgulamak yani kurgu yapmak da öyle bir şey. Ben kurgu yapmayı da çok seviyorum. Sanırım böyle odaklanıp saatlerimi verdiğim, kendi başıma kaldığım bu tarz çalışmaları seviyorum.

©Nazlı Erdemirel

Kurgu demişken daha önce yönetmen olarak çektiğin Kahramanlar Yok adında bir kısa filminle karşılaştım. Bu projenden de bahsedebilir misin?

İzleyebildin mi?

Evet İzledim

Sevdin mi?

Kesinlikle güzel bir çalışma olmuş. Yani masal kahramanlarından yola çıkarak başka bir noktaya bakmış. Fotoğraflamaları ve kadrajları da oldukça yerinde. Nasıl Şafakta Buluş Benimle bir yas duygusuna odaklanıyor bir film de sadece bir duyguya odaklanabilir. O anlamda belirli bir yerden bakıp bir ifadeyle karşılaşabiliyoruz filminde. Yani evet kahramanlar yok ve kim kandırdı bizi bu tür romantik masallarla diye bir düşündürüyor. 

Rana Mamat diye senarist bir arkadaşım bir deneme yazdı onun üzerine senaryosunu oluşturdu. Ben onun şiirlerini okumayı da seviyorum. O filmi de hep beraber gittiğimiz o tatilde yaptık zaten. Hazır fotoğraf makinem de var elimde, Asos taraflarındayız ben çok severim oraları bu arada. Neden çekmeyelim dedik. Aslında tamamen kurgu yapabilmek için denediğim bir şey oldu bu iş. Bölgenin atmosferi ve renkleri de oldukça uygundu benim için. Derken işte böyle bir iş çıkmış oldu ortaya.

Yaptığın işi ifade etme yöntemin nasıl? Yani “benim yazarlarım şu, böyle bir dilden kendimi ifade etmek bir oyuncu olarak bana daha anlaşılır geliyor” dediğin bir üslup, yöneliş veya biçim var mı?

Aslında kendimi hiçbir şey üzerinden tanımlamayı düşünmedim. Yani sevdiğim kitaplar, yönetmenler veya yazarlar var ama hep şunu söyleyebilirim kendim için; hep aç, her konuda çok şey öğrenmesi, dinlemesi, okuması gereken biri olarak görürüm. Mümkün olduğunca kendimi her an doldurmaya çalışırım. Biraz da içimde çok farklı hayatlar yaşayabiliyorum; bir an bir çiftlikte yaşayıp doğal yaşamın akışında veya İngiltere’de tiyatro yapıp bir metropolün ritminde de hayal edebiliyorum kendimi. 

Kariyerine ilk başladığın zamanlardan bugüne kadar oyuncu olarak elbette birçok konuda dönüşüm geçirmişsindir. Kariyer yolculuğunda not ettiğin, hayatında değişimler yaratan veya bakış açını hem iş hem özel hayatında değiştiren önemli şeyler nelerdi?

İlk mezun olduğumda ve mesleğe ilk başladığımda bir şeyleri ayırt edebilmek için her projenin içinde buldum kendimi. Araştırmacı olmaktan ziyade daha çok şey yapmanın beni daha da geliştireceğini düşündüm. Ama sonra fark ettim ki durup kendi içimi dinlediğimde aslında gelişiyormuşum. Büyük sahnelerde oynarken anladım ki büyük oynadığın anları kimse söylemiyor çünkü zaten birçok kişi aynı şekilde oynuyor. Zamanla ustaların çalışma prensiplerini gözlemlemeye başladığında veya sohbet ettiğinde daha başka ve tutarlı yönler bulmaya başlıyorsun. Hâlâ daha bulmuş değilim ama zaten güzel olan da bu yolculuk.

Gelecekteki projelerinden bahsedebilir misin?

Şu an sezonu bitiriyoruz yavaş yavaş. Mutlaka yeni bir oyun veya yeni bir proje olacaktır ancak şu an elimdeki mevcut işlerimle meşgul bir hâldeyim diyebilirim. Bir sinema filminde oynamak ve gelecekte yine kısa kısa birkaç film çekmek istiyorum.

;
0
9
0
Fotoğraf: Nazlı Erdemirel
Tag: ebrunihancelkan,muratdaltaban,meetmeatdawn,ŞafaktaBuluşBenimle,EdinburgTiyatroFestivali,tiyatro,dot,zinnieharris,esraruşan
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage