Sizi yeni sezonda Çingene Boksör oyununda, Çingene olduğu için toplama kamplarında öldürülen 1933 Almanya Orta Sıklet Johann Rukelie Trollmann rolünde izleyeceğiz. Bu oyunla yollarınız nasıl kesişti?
Biliyorsunuz Aldolf Hitler’i iki buçuk yıl gibi çok uzun bir süre oynadım. Hatta Adolf’da seyirci rekoru bendedir. Bundan sonra gelecek oyunun da Adolf’tan daha yüksek seviyede olması gerekiyordu. Sevgili Selen Korat Birkiye ile bir gün toplantı yapıyorduk, “Elimde çok güzel bir tekst var oku değerlendir” dedi. Okuyunca cidden çok etkilendim. Yolumuzun kesişmesi de çok enteresandır; çünkü Adolf’ta bütün bu faşist doktirinleri uygulayan lideri oynuyordum. Şimdi oynayacağım Almanya yarı ağır siklet boks şampiyonunun maruz kaldığı bu doktirinler, insanı nasıl insanlıktan çıkardığının bir göstergesi olacaktı. Böylece devam eden bir konu bütünlüğü de oluşmuş oldu. Onun için Çingene Boksör’ü seçtim. İyi ki de seçmişim. Çünkü o dönemdeki ırkçılığın, daha doğrusu bin yıllardır süren ırkçılığın çok net bir şekilde bize sahne üzerinden göstergesi Rukelie Trollmann’ın hayatı.
Trollmann nasıl bir karakter? Yaşadığı haksızlıklar karşısında nasıl tavır alıyor? Yılına bakılırsa ilk toplama kampına gönderilenler arasında. Nasıl bir ruh hali var?
Trollmann nasıl bir karakter? Yaşadığı haksızlıklar karşısında nasıl tavır alıyor? Yılına bakılırsa ilk toplama kampına gönderilenler arasında. Nasıl bir ruh hali var?
Rike Reiniger tarafından yazılan oyun, Dr. Phil Gülen İpek Abalı tarafından Türkçe'ye çevrilmiş. Ve ilk kez Türkiye’de sahnelenecek. İlk kez izleyiciyle buluşmasının da ayrı bir heyecanı olmalı, değil mi?
Adolf da ilk kez ülkemizde izleyiciyle buluşmuştu. Çingene Boksör de daha önce oynanmadı ülkemizde. Bu metinlerin şöyle bir ayrıcalığı oluyor diye düşünüyorum: Denenmemiş bir şeyi ilk kez seyirciyle buluşturuyorsunuz, bu da insanda ayrı bir heyecan yaratıyor. Çünkü daha önce oynanmış bir oyunda seyircinin nelere tepki verebileceğini tahmin edebiliyorsunuz. Acaba seyirci bu metni sevecek mi heyecanı da oluyor. Oynarken seyirciyle yüreğiniz aynı atıyor. Bu bana ayrı bir haz veriyor. Hep bu tür metinlerin peşinde koştum.
Tek kişilik oyunlar bazı oyuncular için korkutucuyken, sizi üst üste tek kişilik oyunda görüyoruz. Sizce tek başınıza sahnede olmanın cezbedici ve zor tarafları nelerdir?
Tek kişilik oyunlar belli bir profesyonellik gerektirir. Herkesin soyunmaması gereken oyunlardır; soyunulduğu zaman sonucu bayağı kötü olabilir. Seyirciden hiç beklemediğiniz tepkiler alabilirsiniz. Tiyatrocularda belli bir yıldan sonra tek kişilik oyunlara yönelme eğilimi vardır. Ben de devlet tiyatrosundan emekli olduktan sonra tek kişilik oyunlara başladım. Benim için şöyle cezbedici bir tarafı var: Her şey sizsiniz; dekor sizsiniz, kostüm sizsiziniz, tekst sizsiniz, ışık sizsiniz, karakter sizsiniz, yönetmen sizsiniz. Tabii bu işin esprisi. Oyunu sevgili Kerem Kuroner’in prodüktörlüğüyle, Emrah Elçiboğa’nın o güzel rejisiyle, Hakan Şavklı’nın muhteşem müziğiyle, Aslı Atasay’ın muhteşem ışığıyla gerçekleştirdik. Yani tek değilim, onu vurgulamak istiyorum. Ben onların sesiyim, görüntüsüyüm. Ama sonuç olarak yalnızsınız, tek başınıza bir metni götürüyorsunuz. İnteraktif bir oyun. Seyirciyle burun burunasınız, size dokunabilir, siz de dokunabilirsiniz, cevap verebilirsiniz… Seyirci duvarı dediğimiz o görünmez duvarı yıkıp, seyirciyi metnin içine çekebilmek, tek kişilik oyunların cezbedici taraflarından biri. Ama metne veya rejiye hakim olamama durumunda sizi kurtaracak kimse yok. Her şeyin kurtarıcısı da sizsiniz yaratıcısı da sizsiniz. Riski de keyfi de fazla. Tabii özel tiyatroların Türkiye’deki durumunu biliyoruz; büyük prodüksiyonları ödenekli tiyatrolar yapabiliyor. Ben ödenekli tiyatrodan emekli olduğum için bilirim, oranın ne kadar rahat olduğunu. Bu nedenle özel tiyatrolarda en fazla beş altı oyuncuya çıkabilirsiniz. Az dekor, az kostüm…
Tamamen veya ağırlıklı olarak tek kişilik oyunlara yönelen oyuncular var. Siz de bundan sonra böyle bir yol çiziyor musunuz?
Şimdilik böyle devam ediyor ama metne göre değişir. Bu tiyatronunun o teksti sevmesine bağlıdır. Bu nedenle buna kesin cevap veremem.
Çingene Boksör’ün konu ettiği olayların üzerinde 82 yıl gemiş. Ama hala günümüzde hem de yanıbaşımızda etnik ayrımcılık temelli acılar yaşanıyor. Bu oyunu seçerken bugün yaşadıklarımız da size etkiledi mi?
Belirttiğiniz gibi Rukelie Trollmann’ın ölümünün üzerinden 82 yıl geçmiş ve Alman hükümeti kendisine iade-i itibar yapmış. Ama ne kadar yıl geçerse geçsin, ırkçılık insanlığın en büyük problemlerinden biri olmaya devam ediyor. Geçen yıllarda bir futbolcu gol attıktan sonar Nazi selami vermişti. Tabii Naziler sadece bir simge. Faşizmin ve diktatörlüğün simgelerinden biri. Irkçılık aileleri, dolayısıyla tüm toplumları etkiliyor. İnsanoğlu normal ölümü bile tadamıyor. Faşizmde insanlar insanlıklarından çıkıyor. Ben de geçmişte yaşananları hatırlatmakta fayda görüyorum. Çünkü insanlar geçmişlerini unutur durumdalar.
Adolf oldukça uzun süre sahnelenen oyunlardan biri oldu. Hatta birçok oyuncunun hayalidir bir oyunu bu kadar uzun süre oynayabilmek. Siz Aldof’un bu kadar ilgi çekmesini neye bağlıyorsunuz? Çingene Boksör de Adolf gibi uzun soluklu olur mu?
Evet her oyuncunun hayalidir bir oyunu senelerce oynamak. Bazı arkadaşlar oyunun etkisinden kurtulamaz, rolü eve getirir… Ben bunların hep karşısındaydım. İki saatlik bir oyun oynuyoruz, oynarız bitiririz, rolümüzü vestiyere asarız eve geliriz diye düşünüyordum. Ama büyük konuşmuşum, Adolf bittikten sonra eve gittiğimde bir buçuk saat gibi uzun bir süre sakinleşme süreci geçiriyordum. Oyun günü aşırı sinirli oluyordum. Çünkü oyunda devamlı negatif enerjiyle doluyorsunuz ve bunu seyirciye aktarıyorsunuz. Seyirci de gergin bir şekilde oyundan çıkıyor. Adolf Hitler çok merak edilen bir lider. Bunu iyi tarafından söylemiyorum, lütfen yanlış anlamayın. Baskı rejimlerinin insanları ne hale getirebildiğini göstermek adına önemli. Ama Adolf oynarken çok yoruldum. Tabii tiyatrocular için yorulmak bahane değildir. Çingene Boksör’ün en az Adolf kadar seyirci toplayacağını düşünüyorum.
Son olarak Çingene Boksör deyince pek çok sinema izleyicisinin aklına ister istemez Brad Pitt gelir. Konu apayrı ama Brad Pitt’le karşılaştırılacağınızı düşündünüz mü?

