12 ARALIK, PERŞEMBE, 2024

Sinemanın “Gör” Dediği...

!f İstanbul’un bu yıla özel hazırladığı yeni bölümü “Görme Biçimleri: Yaratıcı Belgeseller”, belgesel sinemanın gerçeklikle olan ilgisi ve algısıyla oynayan yaratıcı belgeselleri ağırlıyor. Bu bölümde gösterilen beş filmin hiçbir ortak noktası yok, bir şey hariç: Yakın zaman önce yitirdiğimiz John Berger haklıysa, düşündüklerimiz ve inandıklarımız görme biçimimizi etkiliyor. Ya da şöyle diyelim: Baktığımız şeyi kendimizden, deneyimlerimizden, öğrenmelerimizden sıyrılarak göremiyoruz. Bu belgeseller de, belgesel sinemanın tabiatını “gerçeklik” diye tarif edenleri haklı çıkarabilir veya gerçeğin hiç de göründüğü gibi olmadığına bizi ikna edebilir. 

title_image

“Aşkım da değişebilir gerçeklerim de”

Amerika Birleşik Devletleri’nin birbirine hayli uzak köşelerinde gerçek ilişkilerin izini sürerek gerçek aşkı arayan Love True, ilk gösterimini Tribeca Film Festivali’nde yaptı ve şimdi de !f’te seyirci karşısına çıkıyor. Geçmiş deneyimlerin, örnekse akran zorbalığının sebep olduğu çocukluk travmalarının gelecekte seçimlerimizi ve “kader”imizi nasıl belirlediğini sinemanın benzersiz diliyle anlatmayı seçmiş yönetmen Amal Har’el. Gerçekten de hipnotize eden bir gerçeküstücülük, sevme ihtiyacımızın katmanlarını kanırtarak deneyimlerimizi lirik birer gelecek tahayyülü olarak aynaya yerleştiren bir film Love True

Alaska’da sevgilisinden yeni ayrılmış striptizci Blake, bedensel engeli cinselliğini yaşamasına izin vermeyen Joel, New York sokaklarında kardeşleriyle müzik yapan Victory ya da Hawaii’de çocuğunun babasının aslında en yakın arkadaşı olduğunu öğrenen Will... Herhangi birileri işte. Sıradan insanın sıra dışı öykülerine örnekler... Bugüne dek aşk ve sevgi üzerine pek çok film izledik. Bazılarında klişelerde boğulmaktan son anda kurtulduk, bazıları yutulamadığı için durmadan ağızda döndürülen berbat bir lokma gibiydi, aşkın tozpembeliğinden de iç yırtan karanlıklarından da bahsedenler oldu, vıcık vıcık romantizm sosu tercih edenler ya da gerçekçiliği abartarak seyirciye kendi kalbinin gümbürtüsünden soğutanlar da oldu. Hasılı aşk, hikaye anlatanların ve hikaye dinlemek için can atanların buluştuğu en popüler durak. Ne ki hiç de öyle kolay değil bu hem karmaşık hem çok basit düzeneği anlamak ve anlatmak. Tuzaklı bir arazi olarak aşk, bu filmde hiç de alışık olmadığınız bir dille, kodlarını çözmeye can atacağınız bir izahla perdeye yansıyor. Boğazımıza dizmeden, gırtlağımıza çökmeden, kaş çatmadan, içimizi daraltmadan, en önemlisi de sevgi evreninin içini boşaltıp onu boş bir çuval gibi önümüze yığmadan anlatıyor derdini. Şiirli bir dille. Yavanlaşmadan. Sevgi ve aşkın hiç de göründüğü gibi olmadığını, ikisi arasında bir mekik gibi sözcük ve his dokuyan bir film...  Bir yönüyle, Yıldırım Türker’in “Aile bir kazadır” yorumunu doğrulayan, bir başka yönüyle ailenin sevgi pınarı olduğuna işaret eden, ama nereden baksanız çocukluk, sevgililik, yaşlılık, gençlik gibi, gündeliğimizde çoğu kez içine düştüğümüzü hiç fark edemediğimiz bir kuyuya şiirler atan bir film... Aşka hiç buradan bakmamıştım diyeceğiniz, cinsiyet rollerimizin ezeli çelişkisini acımasızca hatırlatırken ilk öğrenmelerin iktidarını ve değerler öğretisini de sorgulatan usta işi bir belgesel... Kadere ve kedere selam vermeden geçmeyen lirik bir bando gibi. 

;
0
6
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage