İnsanın bir yazıyı veya herhangi bir kitabı okurken ki hareketsizliği aslında yoğun dinamikler taşır. Çünkü yazıyı okurken gördüğümüz şey, üzerinde siyah beyaz küçük şekiller olan kâğıttır. Kâğıdın üzerindeki şekilleri ilkokul çağlarında, harf harf nasıl anlamlandıracağımızı öğreniriz. Çözdüğümüz ilk şifre hayat boyu açılarak bizi içine alacak olan “okuryazarlık” tır.
Okuduğunu anlamak, hayal ederek anlamak. İşte buradaki hayal, canlı hayali temsil eder. Hayal edilen, kitaptaki anlamlı kelimelerin, cümlelerin beş duyuya saçılmasıyla, oradaki izlerin tam hayal edilmesiyle yakalanır. Koku yoktur ama var gibidir, resimsi şeyler vardır ama yok gibidir (en azından kare içinde değildir), dokunuş vardır belli belirsiz, ses de vardır ama duyulmaz veya başkasının duyacağı cinsten değildir. Okurken, okuduğumuzu yaşar, hareket etmeden hareket eder, görmeden görürüz sanki. Metinde “ağaç” diyorsa o belirli bir resimdeki gösterilen ağaç değildir. Aklın sınırları içindeki tüm ağaçların benzersiz engin halidir. Hayalin rehberi hayal etme gücünün kendisidir.
Resimli romanda ise rehber, görülür. Karşınızdadır. Elinizdedir. Ağaç size gösterilen çizilen ağaçtır. Hayalin rehberi, hayal etmeyi sınırlayan ama kolaylaştıran resimli metindir.
Bu iki hayal gücü sade pilavla, soğanlı pilav kadar benzerdirler. Biri akan, diğeri de plastik şişede duran su kadar da benzerdirler. Yazı okurken ki canlı hayal gücü, resimli romanda bir nebze tembelleşirken, sanal ortamda neredeyse yok olmaktadır. Hayal gücümüz kendi dışımızdan yönetilir hale gelmektedir.
Görüntülerle ve görüntülü metinlerle vakit geçirmek, “sosyalleşme” adına saatleri sanal ortama adamak, can sıkıntısı, merak ve “dünya beni atlatıyor” duygusundan kaynaklanır basitçe. Arkadaşlık ettiklerimiz, hoşlandıklarımız, sanal gezintilerin dolaşım haritası, ziyaret ettiğimiz yerlerde kalınan süreler, tepki duyduğumuz onaylamadığımız şeyler, kısaca her veri, ürünlerin bizle birlikte değişecek yeni yüzlerini ve gelecekteki pazarlama stratejilerini belirler. Kısaca bu grup kullanıcılar, aynı zamanda sistem için istatistik deneği olarak kullanılmayı da kabul etmektedir. Gönüllü izleyici gıpta edendir bir bakıma. Herkes başta oyunun kahramanlarından olmayı gıpta eder. Kendi “vitrininin” farklı olduğuna inanır.
Aslında kişiye özel olması gereken şeylerin açıkça ifşa edildiği, gösterildiği elektronik medyada, medyanın içindeki konuların dalı
budağı kadar çok sayıda da roman kahramanı ürer. Ezik kahramanlarımız çizerlerden (yaratıcılardan) hep çokturlar. Üstelik kimse çizer olmak istememektedir. “Bir dakikalığına meşhur olanlar” işin peşini bırakmayıp “saatlik, aylık, yıllık” paketlerinin yönetmenliğini yapmaktadır. Ama binlercesi…
İyi işler ile kötü işlerin ayırt edilemez yakınlığı ve benzerliği, bu sistemin ve yarattığı yığının özüdür amacıdır. Sınırsız enformasyon resimli roman gömleği ile göz çalar, her şeyi elimizin altına bir tuşla getirirken yaşamın tüm deneyimini de seyirciliğe indirger. İzleyerek eğlenmek esas olur. Gündelik hayatta, yüz yüze yaşamda, insanlar sorduğunda şıp diye hemen yanıt veren ekranlara benzerler. Mimiklerin yönettiği duygular tasarlanır haldedir artık. Nasıl daha üzgün veya sevinçli görüleceği kontrol altındadır. Yerli yersiz kurulan poker masalarını, elini belli etmeyen birbirine benzer yüzler işgal eder. Görünüş, konuşurken abartılı mimik, susuş anlarında uzak, gizemli soğukluk hep önemlidir, geçerlidir.
……
Bu denli kolay ulaşımlı ucuz ve renkli imaj satışı, az hareketle, parlak buluşla hayran sahibi olmak, sınırsız bir ego ve özgürlük hissi yaşatır. Bize bu olanakları yaşatanların, teknolojiyi pazarlayanların gündelik hayattaki baskıları -diyelim, vergilerin artması, düşünce özgürlüğünün gitgide kısıtlanması, silahlara yeni silahlar ve yapılara yeni yapılar eklenmesi, çevre kirliliği vs- artık karşı çıkılması gereken şeyler olmaktan uzaklaşır. Nasıl olsa özgürüzdür, istediğimizi de söylüyoruzdur. Hem sevenlerimiz bile vardır. Toplumun havası dijital iletişim yoluyla etkisizleşir; ister istemez alınmış olur. Yüz kişinin bir sokakta, bir alanda toplanması ile sanal ortamda toplanması farklıdır.
……
Sinemalar bile olabildiğince sanata yakınken izleyicinin yaşadığı edilgenlik -saatlerce karanlıkta oturup kalmanın bedeli- tırnak içinde bir lezzete sahipken, internet ve uzamlarının salgıladığı görüntülerle vakit geçirmek aydınlık içinde radyasyon yüklü karanlığa gömülmek gibidir.
Hareketsiz izlemek eylem zannedilir. Oturduğumuz yerden görüntüler ve görüntülerin yaşattığı bilgiden yoksun fikirler eşliğinde, tembel hayallerle başka diyarlara etkileşimli astral seyahat.
