Yerinde bir başlık ‘Rezistans’. Ali Kazma; Paris’te bir film seti, Sakarya’da bir hapishane, İstanbul’da bir okul ve bir ameliyathane, Amerika’da bir ‘cryonics’ merkezi, Berlin’de robot üretim ve deneylerinin yapıldığı bir üniversite, Lozan’da bir genetik araştırma laboratuarı ve Londra’da bir dövme stüdyosundaki videoları üzerinden bedenin tercih ederek ya da etmeyerek maruz kaldığı durumları gösteriyor. Farklı gerilimlere işarete eden bu durumlar, beden politikaları üzerinden izleyiciyi sınır ve dayanak noktalarıyla karşı karşıya getiriyor. Tüm videolar, kuşkusuz güçlü bir prodüksyona ve çok iyi bir göze sahip. Ali Kazma’nın, ‘dokunma’ ve elle üretim ilişkisine odaklandığı seri ‘Engellemeler’inden sonra ‘Rezistans’; bir öncekinin devamı olarak derinin, bedenin ve zihnin sınırlarını ileri noktalara taşıyor. ‘Rezistans’; çoğumuzun bildiği fakat deneyimlemediği ya da buna cesaret edemediği durumlarla, yabancılaşma – yakınlaşma halinde ‘arada’ bırakıyor izleyiciyi.
Venedik Bienali, bu yılki başlığını Maurino Auriti’nin dünyanın tüm bilgilerini bir araya getirmeyi hayal ettiği kütüphanesi ‘Ansiklopedik Saray’dan alıyor. Küratör Massimiliano Gioni, Ansiklopedik Saray’ı bu sergiye, Bienal’in yüz yılı aşkın tarihinin araştırılması, geçmişe bakarak bugüne dair söylenebileceklerin ortaya koyulması ve tüm bunların ötesinde sanatçının dünyasını, deneyimini aktarması olarak bakıyor. Giardini’deki figüratif ağırlıklı, sanatçıların
jestlerine yoğunlaşan ana serginin aksine, ‘Ansiklopedik Saray’ın Arsenale bölümü daha dışa dönük ve ‘popüler’ bir dil üzerinden konuşuyor. Sergi, Giardini bölümünde bütünlüğünü ve sıkılığını koruyabilse de, bu yaklaşım kendi söyleminin altını çizmenin ötesine geçmediği noktalarda tıkanabiliyor.
Massimiliano Gioni’nin sergisi; insanın iç ve dış dünyasına, doğaya, tarihe ve evrene dair bilgiyi imgeler ve formlar üzerinden bir araya getiriyor. Sergi bu tavrıyla; görsellerden oluşan bir ansiklopedinin bölümlerini oluşturuyor. Ansiklopedik Saray, hem farklı pratikten ve jenerasyondan sanatçıları bir araya getirdiği, hem de yeni bir dille geçmişe bakabildiği için Bienal tarihinde bir durak. Durup düşündüğünüz, kendi imgeler tarihinize döndüğünüz ve yolunuza devam ettiğiniz bir yer olarak birleştirici bir görev üstleniyor.
Bienal sanatı, öncelikle kendisinin ele aldığı gerçeklerin ve olguların yok olma tehlikesine, sonra da ülke temsillerinin sonucu çıkan mekansal ve kültürel kısıtlamanın sebep olduğu kendi klişelerine ve zamana direniyor. Almanya ile Fransa Pavyonu’nun yer değiştirmesi, yine Almanya’yı Ai Weiwei, Romuald Karmakar, Santu Mofokeng, Dayanita Singh gibi Alman olmayan sanatçıların temsil etmesi gibi eğilimler çoğunlukta. Çoğu sergide ülke sanatçılarının temsili yerine küratöryel bir seçkiyle belirlenen sanatçıların tercih edilmesi bu klişelerin kırılmaya çalışıldığının göstergesi.
Bunun bir diğer örneği, Rusya sergisi. Rusya’daki sanatı kendi kabuğundan çıkarma söylemiyle Rusyalı sanatçı Vadim Zakharov’un işinin küratörlüğü Almanya’dan Udo Kittelmann tarafından yapıldı. ‘Danae’ adlı işinde Rusya’nın önemli kavrmsal sanatçılarından Zakharov, yukarıdan atılan paraların sadece kadınlar tarafından toplandığı bir düzenek oluşturuyor. Duvarlardaki yazılar erkek egemen toplumda baskıcı tavra sebep olan davranışların itiraf edilme zamanının geldiğini söylüyor, ‘Beyler...’ diye başladığı ve ‘’Kabalığımızı, İhtirasımızı, Kendimizi Beğenmişliğimizi, Demogojimizi, Basitliğimizi.... ‘’ diye devam ettiği yazıda. Rusya Pavyonu’ndaki iş, erkekleri izleyici konumunda bırakarak kadınlara maddi döngünün sorumluluğunu veriyor.
Avusturya Pavyonu’nda; teknolojiye rağmen eski usül yöntemlerle, elle hazırlanan bir çizgi film büyük bir sinema ekranında gösteriliyor. Beş bin çizimden oluşan ve Disney klişesini eleştiren ‘Fooling with me’ aynı zamanda, el emeğinin ön planda olduğu döneme bir selamlama.
Yunanistan sergisindeki sanatçı Stefanos Tsivopoulos, iki kanallı video çalışması ‘History Zero’da ve tarihteki farklı değişim materyallerini sergilediği
yerleştirmesinde ülkedeki ve dünyadaki ekonomik krize dair ironik bir yaklaşım sergiliyor. Sanatçı bu işle, paranın değerini yeniden sorgulamaya açarken, yaşananların içi boşaltılmışlığını ve her şeyin bir günde değişebilme ihtimalini vurguluyor.
Arsenale’de, Akram Zaatari’nin videosu ‘Letter to a refusing pilot’ta, Lübnan’daki bir okulu bombalaması istenen İsrailli bir pilotun bombalamayı reddetmesini konu alıyor. Diyaloğun yer almadığı bu 45 dakikalık video, Zaatari’nin imgelerle kurduğu güçlü ilişkinin iyi bir örneği.
Venedik’ten ve Bienal’den diğer notlara gelince... Sergiler yine şehrin her noktasına taşıyor. Bienal zamanı bir enstalasyon mekanına dönüşen Venedik’in her köşesinden sanat, her sokağından sanat dünyasından tanıdık bir yüz çıkması an meselesi. Tavsiye: Venedik’e bu yaz vakit ayırın, kendinizi kalabalığa bırakın, mutlaka bir kilisede, yıkık dökük bir binanın içinde, sokağın ortasında, şehir hatları vapuru ‘Vaporetto’da sanat sizi bulur.